Yerköy Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Yerköy Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Yerköy Mutlu Son üstelik, beni yazmaya zorluyordu ve benim de böylesine bir desteÄŸe ihtiyacım vardı. Bana son aÅŸama resmi ve oyuncaktı bir el yazısıyla yazılmış mektup yollayarak, tatil süresince mektuplaÅŸmamızı önerdi. Kabul ettim. Blanchette Weiss ile de mektuplaÅŸmayı kararlaÅŸtırdık. Blanchette, beni evine çaya götürdü. Kleber Caddesi’ndeki lüks bir apartmanda çilekli pastalar yedim. Blanchette, bana Verhaeren’in ve Francis Jammes’in, maroken ciltli ÅŸiir kitaplarını verdi. Tüm yılı, insan fakatçlarının boÅŸluÄŸuna yana yakıla geçirmiÅŸtim; ama kendi amaçladığım ÅŸeyleri var gücümle gerçekleÅŸtirmeye çalışmıştım. Genel felsefe imtihanımı verdim. Simone Weil derslik birincisi oldu; ben ikinci oldum, benden sonrasında da Normale’den Jean Pradelle isminde bir çocuk geliyordu. Yunanca tezimi de verdim. Matmazel Lambert, luktan kabına sığamıyordu. Annemler tebessümlerle karşıladılar beni.
Yerköy Mutlu Son olsun, evde olsun, her gören başarımı kutluyordu. Çok mutluydum. Bu basanlar, kendim hakkında kanılarımı güçlendiriyor, önümde parlak bir gelecek uzandığına beni inandırıyordu. Bu basanlara büyük örutubet veriyordum ve dünyada hiçbir şey adına onlardan ayrılamazdım. Sadece, bütün başarıların bir boyun eğişi, bir yıkılmayı örttüğünü aklımdan çıkarmıyor ve döktüğüm gözyaşlarının karşılığında buraya ulaşmış olduğumı düşünüyordum.
Yerköy Mutlu Son
Yerköy Mutlu Son söylediÄŸi ÅŸu sözü tekrarlayıp duruyordum: “Beni getirdikleri yer iÅŸte burası!” aslında Mutlak’ın saÄŸlıksız yokluÄŸundan baÅŸka bir ÅŸey olmadığım halde, beni parlak, yetenekli bir öğrenci kiÅŸiliÄŸine indirgemiÅŸlerdi. GözyaÅŸlarımda belirli bir kendi kendimi aldatmaca somutlaşıyordu; fakat bu yaÅŸların salt düzmece olduÄŸunu da sanmıyordum. Yaz sömestrinin patırtı gürültü içinde sona ermekte olduÄŸu günlerde, yüreÄŸimdeki boÅŸluÄŸun bilincine acıyla varıyordum. Bir ad vermekten kaçındığım o bir baÅŸka ÅŸeyi tutkuyla istemeye devam ediyordum.
Bu bir baÅŸka ÅŸeye ad vermiyordum; çünkü ona verilecek olan tek adı vermekten kaçınıyordum: Bu ad, mutluluktu. İki kızın ardına düşmüş olmaktan üzülmüş görünen Jean Pradelle, benimle tanışmak istemiÅŸ. Blanchette Weiss aracılığıyla dostluk kurduÄŸum bir çocuk tanıştırdı bizi. Pradelle, benden bir yaÅŸ ufaktı. Normaîe’e, bir senedir, gündüzlü öğrenci olarak devam ediyordu, iyi bir aileden gelmiÅŸe benziyordu; fakat, öteki iyi aile çocukları ÅŸeklinde baston yutmuÅŸlardan deÄŸildi. YumYerköy, hemen hemen güzel denilebilecek bir yüzü vardı. Koyu, sık kirpikli gözleri ve ÅŸen, tasasız gülüşü ona küçük bir okullu havası veriyordu. Ona derhal ısınıverdim. On beÅŸ gün sonra Normale’in giriÅŸ imtihanı sonuçlarını öğrenmek için gittiÄŸimde, Ulm sokağında yine karşılaÅŸtık. Aralarında Riesmann’ın da bulunmuÅŸ olduÄŸu birkaç arkadaşım kazanmıştı imtihanı. Pradelle, beni Normale’in bahçesine soktu. Sorbonne’dan gelme bir öğrenci için, burası ürkütücü bir yerdi. Bir taraftan Pradelle ile konuÅŸuyor, bir yandan da çevreme bakıyordum.
Ertesi sabah, Pradelle ile yine orada buluÅŸtuk. Felsefe sözlülerini dinledik, sonra Luxembourg Parkı’nda yürüyüş yaptık. Tatildeydik. Benim dostlarımın tümü, onun dostlarının çoÄŸu Paris’ten uzaklaÅŸmışlardı. Her gün ÅŸu yahut bu kraliçenin anıtı önünde buluÅŸmayı bir huy haline getirdik. BuluÅŸmalarıma ben hep dakikası dakikasına gelirdim. Onun gülerek ve utanmış benzer biçimde yaparak, soluk soluÄŸa bana doÄŸru koÅŸmasını seyretmek öylesine hoÅŸuma giderdi ki, nerdeyse geç kaldığı için ona teÅŸekkür edecek olurdum.








Son yorumlar